5 Şubat 2014 Çarşamba


“Annemle birlikte İstanbul defterdarının odasına çıktık. Annem kâğıdı defterdara uzatırken ağlamaya başladı. Defterdar da ağlıyordu. ‘Madam, sizi anacağız. Siz İstanbul’un tuzu biberiydiniz, sizleri bir gün gelecek çok arayacağız’ dedi.” 

1964 yılında Kıbrıs sorununda gerginliğin artması karşısında, kendini aslen “İstanbullu” hisseden bir azınlık topluluğu “diplomatik koz” olarak değerlendirildi ve İstanbul Rumlarının bakiyesi olan küçük cemaatin 40 bin ferdi bir çırpıda sınır dışı edildi. 

Türkiye ve Yunanistan arasında 1930 yılında imzalanan dostluk ve barış antlaşmasının feshedilmesiyle başlayan bu sürgünün sonucu İmroz ve Bozcaada’nın Türkleştirilmesi, Heybeliada Ruhban Okulu’nun kapatılması, bugün bile hâlâ tartışma konusu olan Rum malları olarak bilinen gayrimenkullerin el değiştirmesi oldu. 

İstanbul rengini, kokusunu, mozaiğinin bir parçasını kaybetti.

Rıdvan Akar ile Hülya Demir, bir kaybedişin trajik hikâyesini anlatıyorlar İstanbul’un Son Sürgünleri’nde. Dönemin gazetelerinde çıkan haberler, Meclis konuşmaları ve o dönemin tanıklarıyla yapılan röportajlarla zenginleşen kitap, yazarlarının deyimiyle  “toplumsal hafızamızın yeniden tazelenmesini” sağlayacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder