26 Kasım 2013 Salı


Beyaz Toros, 1970’lerden 2010’lu yıllara, Kadir Manga ve arkadaşlarının Nurhak’ta öldürülmesinden Uludere-Roboski katliamına, Cumartesi Anneleri’nin yıllara yayılan mücadelesinden Gezi Direnişi’nde hayatını polis kurşunuyla kaybeden Ethem Sarısülük’e kadar, hukukun, yasaların, adaletin hiçe sayılması sonucu “devlet eliyle” öldürülenlerin tarihinden izler süren bir kitap. Faillerin, cezasız kalacaklarını ve devlet tarafından korunacaklarını bildikleri için son derece pervasız davrandıkları nice olay sıralanıyor Beyaz Toros’ta.
Deneyimli gazeteci Gökçer Tahincioğlu, sistemin “yok ediciliği”ni, modern, demokratik, insan hak ve özgürlüklerini esas aldığı söylenen bir devletin, en temel hak olan yaşam hakkını ihlal edişi üzerinden örnekliyor. Anlatılanların ortak sembolü, muhaliflere karşı yürütülen kirli savaşın araçlarından biri haline getirilen Beyaz Toros marka otomobil ise kitaba adını veriyor.

Bir yazarın biyografisi, bir huzursuzluğun romanı...

Şair, yazar, gazeteci Sefa Kaplan (1956), lise son sınıfta okurken Huzur’u “birdenbire” ellerinde bulmasıyla başlayan,  “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın hocalık yaptığı kürsüde asistan olabilmek amacıyla” İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne girmesiyle devam eden ve bugüne kadar şiddetini ve yoğunluğunu artırarak bir ömürdür süren Ahmet Hamdi Tanpınar hayranlığını, dikkatini, ilgisini –şimdilik– bu kitapla noktalıyor. 

Şurası bir hakikat ki, Geç Kalan Adam bir Tanpınar biyografisi. Ama, 
“Hayatı-Sanatı-Eserleri” kalıbını izleyen bildik yazar biyografilerinin bir hayli dışında ve üstünde. Tanpınar’la Kaplan’ın mektuplaşmalarını da içeren, alışılmışın dışındaki romanvari yapısı, elimizdeki metnin biyografi olmaktan çıkıp neredeyse bir otobiyografiye dönüşmesini sağlıyor. 
Biyografi yazarı olarak Kaplan’ın, Tanpınar’ı Tanpınar yapan efsanevi üsluba müthiş hâkimiyetini de her sayfada apaçık görmemiz mümkün. 

Böylece, 20. yüzyılın (neden söylememeli: gelecek yüzyılların da!) Türkçesinin bu büyük ve özel yazarının bütün hayatında “ferdî saadet” ile “fikrî saadet” arasındaki huzursuz gidiş-gelişlerini, sadece o kadar istediği halde ancak 52 yaşında gidebildiği Paris’e değil her yere ve her şeye geç kalışlarını, bir Tanpınar romanı içinde yol alırmışçasına ve herhalde onun da seveceği bir film seyreder gibi takip ediyoruz.


Byzantion’un Romalılarca kuşatılıp işgal edilmesinden gladyatör dövüşlerindeki akla hayale sığmayan ölüm biçimlerine, Hipodrom eğlencelerinden Sodom ve Gomorra’nın son günlerini aratmayacak düşkün yaşamlara ve talihsiz prenseslere açılan yelpazede, İstanbul’un uzak geçmişinin kıvrımlarında yüzyıllardır uyuyan öykülere el atıyor Mehmet Coral. Tüm ölülerine karşın ölmemekte direnen, ölüleriyle birlikte yaşamakta ısrar eden bir dünya kentinin sisli hatıraları arasında geziniyor Başka Bir İstanbul’un Anıları. 
Yazarın usta kalemi, zamanın sonsuzluğu içinde Ege esintilerini de taşıyor sayfalara, tarihin gördüğü en kalabalık rock festivalinden anıları da, özgürlük arayışındaki Puşkin’in sancılarını da… 
Başka Bir İstanbul’un Anıları, Mehmet Coral’ın zaman içinde küllenmemiş öykü ve denemelerinden oluşan özgün ve etkileyici bir derleme.

“Ah evet, sevgili dostum, hiç kuşkunuz olmasın… Konstantinopolis dünyada insan eliyle yaratılmış en görkemli, en varsıl, en güzel kenttir. İnsan türünün dünyevi serüvenindeki köprübaşıdır. Bu yüzden ona Kozmopolis, onu yaşayan insanlarına da Kozmopolitan denmistir.”

Bu kitap Altan Öymen’in yeni bir “anılı” kitabı... 1955-1960 dönemini anlatıyor. Yani, dünyada Soğuk Savaş’ın sürdüğü, gerginliklerin tırmandığı, ihtilallerin yaşandığı bir dönemi... Türkiye’de de iktidar ve muhalefet arasındaki öfkeli ve kavgalı yıllar devam ediyor. Öymen o yıllardaki olayları 20’li yaşlarında bir gazeteci olarak izliyor. O arada evleniyor, askere gidiyor ama gündemdeki olayları izlemeye ara vermiyor... Adnan Menderes’li, İsmet İnönü’lü, Celal Bayar’lı iç siyaset olaylarını... Şah’lı-Süreyya’lı, Faysal’lı dış  olayları... Futbolda Macar Milli Takımı’nı yenişimizi... Ve Macar ihtilali, Irak ihtilali gibi dünyayı sarsan olayları... Ama tabii, kitapta anlatılanların en önemlisi,  Türkiye’yi sarsan bir olay: “27 Mayıs İhtilali.” Öymen, bu kitaba yazdığı önsözde, 27 Mayıs’la ilgili tartışmaların, uzun yıllar boyunca Yassıada kararlarının etkisi altında kaldığını belirterek şöyle diyor: “Bugün rahmetle andığımız Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’a uygulanan idam cezalarına gösterilen haklı tepkiler, o iki döneme de objektif bir şekilde bakmayı büsbütün güçleştirmiştir. Şimdi sanıyorum, 27 Mayıs 1960’tan yarım yüzyıldan fazla zaman geçtikten sonra, o günün öncesini de, sonrasını da daha soğukkanlı ve objektif ölçülerle değerlendirmek mümkündür... Aynı zamanda gereklidir de... 27 Mayıs 1960 gününden sonraki dönem gibi, o günden önceki dönemde de neler olduğu, bugünkü nesiller tarafından iyi bilinmelidir.”