2 Nisan 2013 Salı


Çocuğunuzun karakterini tanımak, tepkilerini anlamak ve ona nasıl yaklaşacağınızı bilmek için burçlara da başvurabileceğinizi hiç düşündünüz mü? Şimdi burçların rehberliğinde çocuğunuzla mutlu bir hayat sizi bekliyor. Hande Kazanova en vazgeçilmez ilişkimizin haritasını çıkardı.

Hangi burçtan olursa olsun her çocuk bir hazinedir; bu hazineyi koruyup kollamak, geliştirmek de annelere düşer. Tabii önce çocuklarını iyi tanımaları gerekir.
Çocuğunuzla Yıldızınız Barışsın, annelere hem çocuklarını tanımaları, hem de içlerindeki çocuğu ortaya çıkarmaları için yazıldı. 
Bu kitap size çocuğunuzu, kendinizi, hatta annenizi tanımanız için bir kapı aralıyor. O kapıdan girin; çok eğleneceksiniz!


Demek zayıflamak istiyorsun? 

Denemediğin diyet reçetesi kalmadı belki de… 
Mucize formüllerin hepsini ezberledin. 
Peki, neden işe yaramadı dersin? 
Diyetisyenlerden önce bedenine, ruhunun isteklerine kulak vermen gerektiğini 
unuttuğun için olmasın sakın!
Beden-kitle indeksini hesaplamadan önce karnındaki gurultuyu doğru 
okuyamadığın için olmasın!

Hadi bir yolculuğa çıkalım birlikte… 
Her şeye en başından başlayalım…
Sanki kendinden öç alır gibi yemek yiyor, spor salonundan inadına kaçıyor, 
motive olmak yerine kendine sürekli acıyorsan, işte bu kitap tam sana göre!
Bu kitabı okurken ruhsallığın zayıflama süreciyle ne kadar alakalı olduğunu fark edeceksin. Sana ceza gibi görünen kiloların aslında bir ÖDÜL –evet, evet şaka 
değil, bir ödül– olduğunu göreceksin…

Yöntemler ne olursa olsun sorunu çözecek 
olan sadece SENSİN! Çünkü RUHUNU dinlemezsen 
BEDENİNİ doyuramazsın!

Birinin tek kelime etmeden alnını okşadığını hissetti. Bunun onu sakinleştirmesi gerekiyordu belki ama hareketin duyarsızlığı yüreğini dehşetle doldurdu. 
El bedeninde gezinmeye devam etti ve o, karanlıkta titredi. Yüzü olmayan yabancıya direnmesi gerektiğini düşündü bir an. Düşünce geldiği hızla kayboldu. Karanlık çok yoğundu ve onu okşayan eldeki güç tenine, sinirlerine, ruhuna işliyordu. Tek seçeneği boyun eğmekti; dehşet verici bir sezgiyle kavramıştı bunu. 

Sakin tatil kasabası Fjälbacka’da işkence edilerek öldürülmüş genç bir kadın cesedinin, yirmi dört yıl önce hiç iz bırakmadan ortadan kaybolan iki kızın kemikleriyle birlikte bulunması polis teşkilatını harekete geçirir. Ardından Jenny adındaki genç bir kızın daha kaybolması kasabadaki paniği artırır. Kahramanımız Patrik ve ekibi zamana karşı yarışmak zorundadır artık. Yirmi dört yıl boyunca uykuya yatan katil neden tekrar faaliyete geçmiştir? Yoksa Fjälbacka polisi yeni bir katille mi karşı karşıyadır? Bir an önce bu soruların cevabı bulunmazsa, Jenny için çok geç olacaktır.     

“Läckberg İsveç manzarasıyla kan dondurucu korkuyu 
harmanlamakta usta.” 
The Guardian 

“Birinci sınıf bir İskandinav polisiye yazarı tüm dünyada 
en üst sıralara çıkıyor.”                                         
 The Times

Parmak izi nasıl insandan insana farklılık gösteriyorsa, çocuk büyütmek de anneden anneye farklılık gösterir. Bununla birlikte annelikle ilgili bazı temel gerçekler var ki, dünyanın hiçbir yerinde değişmiyor. 
Anne olan bir kadının hayatı ikiye ayrılıyor: Çocuktan önce ve çocuktan sonra. Bir kadının çocuktan önceki hayatında varlığının farkında bile olmadığı bazı kavramlar, çocuktan sonraki hayatında başköşeye oturuveriyor. Doğru bildiği yanlış oluyor, düz dediği tersine dönüyor. Yepyeni bir hayat başlıyor. Eskisine paralel, ama bir o kadar da zıt.
Annelik Her Zaman Tozpembe Değil, Blogcu Anne olarak tanıdığımız Elif Doğan’ın annece deneyimlerinden oluşuyor. Yazarın deyimiyle “Yol gösterme kaygısı yok; dertlere deva, kırıklara onarım gayesi yok”.
Bebeğinizin uyku sorunlarına çözüm önermiyor. Yemek problemi olan çocukları iştahlı yumurcaklara çevirmiyor. Disiplin konusundaki sorularınıza yanıt olmuyor. 
Ama “Yalnız değilim” dedirtiyor, “birileri daha paylaşıyor benimle aynı kaderi.” Kısaca Blogcu Anne, tıpkı blogundaki gibi kitabında da, “Annelik şimdiye kadar yaptığım en güzel ama en zor iş” diyenlerin hislerine tercüman oluyor.