22 Mart 2012 Perşembe

Bu kitabı Başbakan yazdırdı. Ama yanlış anlaşılmasın. Bu kitabın yazıldığından Başbakan’ın haberi bile yok. Ancak Türkiye’de son yıllarda yaşanan gelişmeler, Başbakan’ın söylemleri, belirleyici tavrı ve “büyük Türkiye” tahayyülü Osman Ulagay’ın bu kitabı yazmasına vesile oldu. Osman Ulagay, “Türkiye Kime Kalacak?” diye sorarken, elbette aslında Türkiye’deki kutuplaşmaya dikkat çekmek istiyor. Dünyada yaşanmakta olan büyük değişimi de hesaba katarak Türkiye’nin bugün geldiği noktayı ve önündeki seçenekleri gerçekçi biçimde ortaya koyuyor ve AKP’nin Türkiye’yi nerden nereye getirdiğini ve nereye götürmek istediğini sorgularken AKP’ye rakip olabilecek bir siyasi alternatifin olanaklarını da tartışıyor. Kendi ifadesiyle “çoğu insanı kızdırmayı göze alarak yazdığı” bu kitapta Osman Ulagay duygularını, tepkilerini, özlemlerini ifade etmekten de çekinmiyor. Siyasi hayatımıza resmin tamamını görmek için bakan bir göz değiyor. Sormaktan, sorgulamaktan kaçınmayan, içten bir bakış açısı geliyor. Türkiye Kime Kalacak? düşünmekten kaçmayan tüm okurların ilgisini çekecek bir çalışma. “Türkiye, siyasetten ekonomiye, dış politikadan kültüre, çok geniş bir yelpazede değişiyor ve dönüşüyor. Yaşadığımız dönüşüm süreci, bu süreci son on yıldır çok güçlü bir çoğunluk hükümetiyle yöneten AK Parti’nin ve siyasal alanın gerisinde, toplumsal ve sınıfsal ilişkiler içinde de ciddi güç değişimleri yaratıyor. Küreselleşen dünyada Batı’dan Doğu’ya doğru yaşanan güç kaymasına benzer ve paralel bir güç kayması Türkiye’de de yaşanıyor. Dönüşüm ve güç kayması olgularının, içerikli, eleştirel ve aydınlatıcı bir çözümlemesini, Osman Ulagay, Türkiye Kime Kalacak? kitabıyla yapıyor. Gerçekten, bu zor konu üzerine, Osman Ulagay’ın akıcı, sürükleyici ve içerikli anlatımıyla, ortaya okunması ve tartışılması gereken bir çalışma çıkmış. Türkiye’nin değişen dünya içinde yaşadığı dönüşümü anlamaya ve sadece endişeli ve korku içinde olmak yerine, bu sürecin çok önemli bir boyutu olan “Türkiye kime kalacak?” sorusuna demokrasi temelinde yanıt aramaya çalışan herkese bu kitabı tavsiye ederim. Okuyalım ve tartışalım: Ulagay’ın yorumları ve çözümlemesi, bu çabayı hak ediyor ve gerektiriyor.” Fuat Keyman
Konstantinopolis Kapılarında, Malazgirt Meydan Muharebesi’nin ardından beş yıl gibi kısa bir sürede tüm Küçük Asya’yı boydan boya fethederek dönemin dünya imparatorluğu Bizans’ın başkenti Konstantinopolis’in kapılarına dayanmış özgür Türkmen boylarının hikâyesine odaklanmış tarihi bir roman. Naif, tutkulu ve gözü pek bahadırlar, Nikaa’nın alınması ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurulabilmesinin önündeki engelleri ortadan kaldırabilmek için tehlike ve entrika dolu Konstantinopolis dehlizlerine korkusuzca atılıyorlar. Konstantinopolis’te bin bir çekişme arasında, ülkeleri ve sevdikleri için fedakâr ve feragatli bir çaba içindeyken tıpkı şövalye romanlarında olduğu gibi bizleri heyecandan heyecana sürüklüyorlar. Fakat bizim bahadırlarımız, şövalyeler gibi krallar, soylular, ruhbanlar ve varsıllar için değil; özgürlük, kardeşlik ve paylaşma uğruna; kısacası halkları uğruna yaşamlarını tehlikelere atıyorlar… Usta yazar Hikmet Temel Akarsu’nun kaleminden, Kor-tigin’in, Son-tigin’in, Bilge Eren’in, Afşin Bey’in, Ayça Kız’ın, Maria’nın, özgür Türkmenlerin ve Bizanslıların macera dolu hikâyeleri…

5 Mart 2012 Pazartesi


Nuh Projesi: ABD ordusunun elindeki  büyük güç. 
İnsanların yaşlanmasını yavaşlatacak bilimsel bir proje.
Virüsün enjekte edildiği 12 idam mahkûmu… 
Sonuncu ve en önemli denek: 6 yaşında, sahipsiz bir kız, Amy Bellafonte…
Denekler kanlı bir savaş sonrasında laboratuvardan kaçar. 
Son derece güçlü, vampire benzeyen bu yaratıklar müthiş bir açlıkla, insanlığın sonunu getirebilecek virüsün dünyaya yayılmasına yol açar.
Çehresi tamamen değişmiş dünyada yaşamlarını devam ettirmeye çalışan insanları büyük bir mücadele beklemektedir. Bu geceden sağ kurtulan Amy, ona inanan ve destekleyen bir grup insanla uzun yıllara ve geniş bir coğrafyaya uzanan destansı, soluk kesen bir yolculuğa çıkacak ve kurtuluşa giden yolda anahtar kişi olacaktır.   
Justin Cronin’in epik üçlemesinin bu ilk kitabı müthiş bir okuma serüveni vaat ediyor.
“Stephen King müptelası okurlar için bir çırpıda okunacak bir yapıt. Justin Cronin’in virüs gibi yayılan “ölmeyenlerinin”  
hikâyesi tam onlara göre.”
The Independent
“Cronin’in göz dolduran kalın romanı klişeleri aşıyor ve hararetle okunacak kıyamet sonrası bir vampir hikâyesi sunuyor bize.” 
The Guardian

2 Mart 2012 Cuma


“Bunlar benim özel anılarım… Mahremim… Müminlerin Anası olan Ayşe’nin değil… O’nun en sevdiği kadının, Hümeyra’sının hatıratı…

Yaradan’ın nurunu içinde barındıran, cennetin yedinci katına yaşarken çıkmış kişinin göğsünde uyumuş, soluğuyla etrafına yaydığı gül rayihasını en yakınından içine çekmiş olan ben; İslam toplumunun kısaca Ebu Bekir olarak bildiği kutsal şahsiyetin kızı, Aişa Bint-i Abdullah ibni Ebu Kuhayfa’nın belleğinden divitine akan bu anıları senden sonra ilk okuyacak insanoğlundan niyazım, bana karşı dürüst olmasıdır. Resul ül Allah’ın soluğunu yüzünde, bedeninde, ruhunun derinliklerinde hissetmiş, o esintiyle bir ömür tüketmiş olan bu faninin de her şeyden önce bir kadın olduğunu unutmasın.

Kıskançlığı, ihtirasları, bedeni ve ruhunda patlayan tüm insani zaaflarıyla birlikte safkan bir kadın olduğunu…

Kadınların rüzgâra benzediğini…
Nereden, ne şiddette, ne zaman eseceğinin belli olmadığını…
Allah’ın insanoğluna onun içinden can verdiğini…
Doğum sürecinde onu kadının fanusunda üç karanlık içinde, bir yaratıştan öbürüne geçirerek oluşturduğunu…
Ve kadının kıyamete kadar hangi çağda beden bulursa bulsun, asla değişmeyeceğini bilerek okumasını niyaz ediyorum.”