30 Aralık 2011 Cuma

Sadeleştirme nedir?

Ev ortamını sadeleştirmek çocuk için neden gereklidir?

Günlük hayatın çocuk üzerindeki gerilimini nasıl azaltılabilir?

Çok fazla aktivite her zaman doğru mudur?

Çocuğu tüketim çılgınlığından ve reklam bombardımanından nasıl koruruz?

Günümüz dünyası artık daha hızlı, daha yoğun… Hayatın temposu, çok fazla eşya, çok fazla seçenek ve çok az zaman nedeniyle hiper hızlı bir duruma gelmişken, çocuklar bunun baskısını hissediyorlar. Endişeleniyor, sorunlar yaşıyor, hatta davranış bozuklukları gösteriyorlar. Daha Sade Bir Hayat bu durumdaki çocuklara yardım etmek için ebeveynlere hayatı sadeleştirmeyi öneriyor; daha az endişelenmeyi ve daha fazla keyif almayı öğretiyor.

Çocuklarının hayatlarını yavaşlatmak isteyen ama nereden başlayacaklarını bilemeyen ebeveynler için, hem bir ilham kaynağı hem de değişime yönelik bir plan sunuyor.

Aşk bir rüya mı? İnsanın yüreğini titreten, içine girmek için heyecanla, bir uçak körüğünde bekler gibi beklediği, sonra koşarak içeriye girdiği bir başka dünya mı? Sanki ana karnına yeniden dönüş, orada dünyadaki ruh eşini bulmak mı?

Büyülü şehir Mardin. İnsanın görüp geçirdiği her şeyi tuhaf bir mikserin içinde eritip bambaşka bir dünya yaratan bir uygarlığın beşiği. Antik çağların ulaşılmaz kralı Darius’un, Konservatuvar Kadınlar Korosu’ndaki sarışın tombul Meserret’e gönlünü kaptırması… Ünlü İspanyol yönetmen Luis Buñuel’e çılgınca âşık olan, Halfeti’nin siyah bir gülünün göbeğinden çıkmış eşsiz güzellikteki Rüya Kadın: Halfeti’nin Siyah Gülü.

Bir ihtiyarın yazıp geceyarısı bir kutuya bıraktığı inanılmaz bir aşk, arzu ve tutku mektubu. Bir ihtiras mazbatası… Dört yaşlı adamın hayatın ucuna tutunup belleklerini kaybetmemek ve özgür yaşayabilmek için verdikleri olağanüstü savaş.

Servili dar yollarında sevdanın delice koştuğu eski bir Katalan mezarlığı…

Aldatılan bir kadının acı feryadı ve bilinmeyen dünyalardaki bir çerçevenin içindeki tutsak Paşa.

Aşkın siyah kadife gülü avucunuzun içinde.

Mardin’desiniz… Nazlı Eray’ın yeni romanı Halfeti’nin Siyah Gülü’nde...

23 Aralık 2011 Cuma

Güneydoğu’da görev yapan başarılı bir subayın anti-militarizme geçiş hikâyesini anlatan Her Savaş Bir Tanrı Öldürür; aynı zamanda bir oğlun babasıyla hesaplaşmasından, bir erkeğin eski sevdalısından af dileyişinden ve bir insanın kendisine yeniden bir hayat kurma çabasından söz ediyor.

Sandalye romanında, bir kaza sonucu “engelli” haline gelen gencin altüst olan hayatına odaklanan Süleyman Akbulut, bu kez bir askerin ölümle, öldürmekle giriştiği hesaplaşmaya tanıklık etmemizi sağlıyor.

“‘Neredeyse hepsi on sekiz-yirmi yaşlarında çocuklardı’ dedi Yılmaz. ‘Bizimkilerden, onlardan bir dolu çocuk… Hiçbirimiz bir şey yapamadık. Bir dağ başında karşılaşınca yapacak bir şey de kalmıyor zaten; iş işten geçmiş oluyor. Öldürmek zorundasın; ya sen onu, ya da o seni. Anlatsan, vatanın için öldürdün, diye avuturlar seni. Ama gelsinler ve bunu öldürdüğüm yirmi yaşındaki birinin cesedinin yarı açık gözlerine bakan vicdanıma anlatsınlar!’”

Her Savaş Bir Tanrı Öldürür, bir insanın hayatıyla, bir toplumun tarihini bir araya getiren usta işi bir roman…